-
1 бровь
-
2 точка
I ж, врз1) noktaбе́лые то́чки по си́нему по́лю — mavi zemin üzerine beyaz noktalar
обозна́чить что-л. то́чкой на ка́рте — bir yeri harita üzerinde bir nokta ile göstermek
две то́чки (двоеточие) — iki nokta
то́чка с запято́й — noktalı virgül
то́чка опо́ры — физ. dayanma noktası
то́чка кипе́ния — kaynama noktası
то́чка плавле́ния — erime noktası
са́мая высо́кая то́чка горы́ — dağın en yüksek noktası
торго́вая то́чка — satış yeri
2) → сказ., разг. vesselam, yeter; paydosне пойду́ и то́чка! — gitmeyeceğim, vesselam!
••то́чка зре́ния — açı, görüş / bakış açısı
то́чка в то́чку — noktası noktasına
попа́сть в (са́мую) то́чку (угадать) — üstüne basmak
II жсмотре́ть в одну́ то́чку — gözlerini bir yere dikmek
1) ( точение) bileme2) ( на токарном станке) tornalama -
3 нажимать
-
4 прикладывать
несов.; сов. - приложи́ть1) bastırmak; koymakприкла́дывать ру́ку к се́рдцу — elini yüreğinin üstüne bastırmak
приложи́ть ру́ку ко лбу (ребро́м) — elini gözleri üstüne siper etmek
приложи́ть часы́ к у́ху — saati kulağına tutmak
2) basmakприкла́дывать печа́ть — mühür basmak
прикла́дывать па́лец вме́сто по́дписи — imza yerine parmak basmak
3) iliştirmekприло́женные к заявле́нию докуме́нты — dilekçeye ilişik / ekli belgeler
-
5 заливать
su basmak; üstüne dökmek; su sıkmak; kaplamak* * *несов.; сов. - зали́ть1) su basmak; dolmak тж. перен.дере́вню за́лило (водо́й) — köyü su bastı; köy su altında kaldı
пот залива́л ему́ глаза́ — terler gözlerine doluyordu
за́литое кро́вью лицо́ — kan revan içindeki yüz
за́литая кро́вью страна́ — kan gövdeyi götüren ülke
ко́мнату за́лило прохла́дой — odaya serinlik doldu
зал за́лит со́лнцем — salon güneş içindedir
у́лица была́ залита́ весе́нним со́лнцем — bahar güneşi caddeyi ışığa boğmuştu
2) ( обливать) (üstüne) dökmekзали́ть что-л. черни́лами — mürekkeplemek
3) ( тушить) (suyla) söndürmek; su / hortum sıkmak ( из брандспойта)4) dökmek, kaplamakзалива́ть асфа́льтом — asfalt dökmek; asfaltlamak
за́литый бето́ном — beton kaplı
-
6 наступать
saldırmak* * *I несов.; сов. - наступи́ть I1) ( ногой) basmak2) тк. несов., воен. taarruz etmek3) тк. несов. (на пустыню и т. п.) hücum etmek4) тк. несов. (надвигаться, приближаться) üstüne üstüne yürümekII несов.; сов. - наступи́ть IIgelmek; olmak; başlamakнаступа́ет у́тро — sabah oluyor
наступи́ло ле́то — yaz geldi / girdi
смерть наступи́ла в результа́те несча́стного слу́чая — ölüm kazadan ileri geldi
-
7 разомлеть
сов., разг.rehavet basmak, gevşeklik gelmek, gevşemekпо́сле обеда́ он разомле́л — yemekten sonra üstüne gevşeklik geldi
См. также в других словарях:
üstüne basmak — 1) yerinde bir düşünce ileri sürmek Ne iyi söylediniz, dedi; ne iyi üstüne bastınız. F. R. Atay 2) iyice belirtmek Üstüne basa basa olmaz, dedi … Çağatay Osmanlı Sözlük
tam üstüne basmak — istenilen şeyi bulmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
üst — is. 1) Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor. H. E. Adıvar 2) Bir şeyin görülen yanı, yüzü Bu sefer taşın üstünden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
tam — sf., Ar. tāmm 1) Eksiksiz, kesintisiz Tam iki saat yalandan tamirle uğraştım. A. Gündüz 2) Bütün, tüm 3) zf. Uygun olarak, tıpkı, aynı Tam istediğim gibi davrandın. 4) zf. Sırasında, anında Tam mağazaya gireceğim zaman arkamdan bir ses geldi. Ö.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak — is., ğı, anat. 1) Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü 2) Bacak 3) Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var. 4) Vücudun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dal — 1. sf. Çıplak, yalın Dalkılıç. Daltaban. Birleşik Sözler dalfes dalkılıç daltaban daluyku dalyarak 2. is. 1) Ağacın gövdesinden ayrılan kollardan her biri Cılız dallar, yeşili fe … Çağatay Osmanlı Sözlük
kama — is. 1) Silah olarak kullanılan, ucu sivri, iki ağzı da keskin uzun bıçak Bu bıçak, sapına bez sarılmış, küçük çapta bir kamaydı. S. F. Abasıyanık 2) mdn. Açılmış olan boşluklarda tavan ve yanlardan taş veya cevher parçalarının düşmesini önlemek… … Çağatay Osmanlı Sözlük